Tarih Profesörü, Araştırmacı Yazar ve Akademisyen Tufan Gündüz ile tarihe ve tarihçiliğe dair kıymetli bir röportaj gerçekleştirdik.
Tufan Bey merhaba, Çekmeköy 2023 okuyucularımız için kısaca kendinizden bahseder misiniz?
İnsanın kendisinden bahsetmesi çok zor. Bu yüzden izin verirseniz sadece kronolojik bir şeyler söyleyeceğim. 1964 yılında Kayseri’ye 70 km. uzaklıkta bir köyde doğdum. Çocukluk yıllarım köyde geçti. Kültüre dair biliyorum dediğim şeylerin hepsini köyde öğrendim. 1983 yılında üniversite okumak için Ankara’ya geldim. O gün bugün Ankara’dayım.
Tarih Profesörlüğüne kadar ulaşan bu yola başlamanız nasıl oldu? Tarih bölümünü seçmenizdeki etkenler nelerdir?
Ortaokul ve lisedeyken edebiyat ve tarihe ilgim çok yüksekti. Bu alanların birinde yüksek tahsil yapmak güzel olur diye hayal ederdim. Bu iki bölümden birini tercih etme zamanım geldiği günlerde Mustafa Necati Sepetçioğlu’nun romanlarını okuyor olmam beni tarih bölümüne savurdu. Sanırım iyi de oldu. Ancak bazen edebiyat seçmemekle sanki eksik bir şey yapmışım gibi düşündüğüm de oluyor. Yine de kader işte… Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümüne girdim. Üniversiteye kayıt yaptırdığım gün “Burada ders veriyor olmak nasıl bir duygudur acaba?” diye iç geçirdiğimi hatırlıyorum. Galiba çok fazla istemişim. Okul bitince İnkılâp Tarihi okutmanı olarak aynı üniversitede göreve başladım. Doktoramı Türkmen Aşiretleri üzerine yaptım. Farsça öğrenmek için İran’a gittim ve bir yıl orada kaldım. Benim açımdan en önemli kararlardan biri buydu.
Gençlerin tarihe olan merakını nasıl görüyorsunuz? Gençlere tarihi sevdirebilmek için neler yapılmalıdır?
Gençlerimiz arasında tarihe ilgi duyanları gördükçe çok mutlu oluyorum. Hatta henüz çocuk yaşta olanları gördükçe heyecanlanıyorum. Elbette bu içten gelen bir duygu. Tarihi sevdirmek için özel bir şey yapıldığında sonucun ne çıkacağını kestiremiyorum. Bu yüzden formül şudur diyemiyorum. Tarih sevgisi için çocuklarımızın vatanını ve milletini sevmesi yeterli bence. Çünkü bu sevgi tarih merakını doğuruyor zaten.
Tarih bir millet için neden önemlidir?
Tarih milletlerin moral ve motivasyon kaynağıdır. Tarihî derinliği olan milletlerin ayakta kalması, geleceğe dair planlar yapması, kültür ve medeniyetini daima diri tutması mümkün. Tarih aynı zamanda siyaseti de belirler. Bu yüzden tüm gerçekliğiyle öğrenmek ve unutmamak gerekiyor. Tarihi unutmak ise karda uyumak gibidir. Tarihini unutan milletler yavaş yavaş ölürler.
İyi bir tarih kitabı nasıl seçilir? Raflarda olan her tarih kitabı okunur mu?
Ben genellikle yazılarını bildiğim iyi yetişmiş akademisyenleri takip ediyorum. Spekülatif ya da ideolojik amaçlarla yazılmış eserleri hiç okumam, değer de vermem. Kitabevlerinde vakit geçirmek lazım. Okumayı planladığım konularla ilgili eserlerin en azından birkaç sayfasına göz atarım. Amatörce yazılmış eserler ile ciddi eserler hemen fark edilir zaten.
“Tarih bizi çağırıyor” başlığı ile çok güzel programlara imza attınız. Anlattıklarınız yüreğimizi ısıttı. Sizin özellikle bu programlarınızdan tecrübe ettiklerinizi göz önüne alırsak Türklerden beklenti nedir?
Biz tarih boyunca imparatorluklar kurmuş, yönetim tecrübesi olan bir milletiz. Bugün sınırlarımız göreceli olarak küçülmüştür ama tarihe bıraktığımız iz küçülmedi. İz bıraktığımız coğrafyalarda ise kolaylıkla teşhis edebiliyoruz ki “Türk Barışı” özleniyor. Türkiye artık bunun farkında. Dünya, Türklerin yeniden sahneye çıktığına tanık oluyor. Tarih artık yeniden yazılmaya başlıyor ve yeni dönemde Türklerin imzasını daha çok göreceğiz. Tarihe tanıklık fırsatını kimse kaçırmasın.
Bütün tarihimizi göz önüne alırsak sizin dönüm noktası olduğunu düşündüğünüz zaman veya olaylar nelerdir? Bu dönemlerin önemi nedir?
Türk tarihi için birinci dönüm noktası Türklerin Müslüman olmasıdır. Bu olay Türk tarihini tam anlamıyla değiştirmiş ve yeni bir dönem başlatmıştır. İkincisi ise Selçuklu Devleti’nin doğuşu ve atalarımızın önce İran’a ve sonra Anadolu’ya gelmesidir. Bu iki coğrafya Türk tarihini yeniden şekillendirmiştir diyebilirim.
Tarihte yazılan her şey doğru olarak kabul görüyor mu? Tarihçiler açısından bir yazının doğruluğunun araştırılması nasıl olur ve yanlış olan şeyler tarihin sayfalarından silinebilir mi?
Yazılan her şey ister kendi döneminde ister sonra kaleme alınmış olsun mutlak doğru olarak kabul edilemez. Tarihçi her malzemeyi uzun uzun inceler, karşılaştırmalar yapar, süzgeçten geçirir, doğrular veya yanlışlar. Bir konunun ortaya konulması çok ciddi çalışmalar gerektirir. Akademik çalışmalar gerçekten zahmetli işlerdir. Yanlışı düzeltmek doğruyu kabul ettirmekten daha zor tabii ki. Hatta bazı yanlışlar, doğruların üzerinde yer alır ve o kadar çok kabul görür ki sizin düzeltmeye çalışmanızın bir anlamı da kalmayabilir. Bir tür bilgi zehirlenmesidir bu. Yine de doğru olanı ortaya koymaktan vazgeçmemek lazımdır.
Geçmiş yüzyıllara baktığımızda yazılanlar ve ele geçen belgelerde o tarihi, tarihçilerin önemini ve isimlerini öğrenebiliyoruz. Günümüzdeki önemli olayları ise herkes artık kendince yazıyor. Bundan 500 yıl sonraki insanlar günümüze baktığında neye inanacaklar? Bu konudaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Amatörce veya ideolojik amaçlarla yazılmış olan eserlerin bir kıymeti yoktur. Geçmişte de gelecekte de ciddi eserler hep ayakta kalır.
Şehirlerimizde bazı tarihi yapılar korunmuyor/korunamıyor. Şehirlerimize nasıl bakmalıyız, tarihi kimliğini nasıl korumalıyız?
Bu husus hepimiz için derin üzüntü veriyor. Şehirlerin ruhu vardır. Hoyratça harcamamak gerekiyor. Şehirlerimizdeki tarihi dokuyu korumak merkezi yönetimin çıkaracağı kanunlarla ve belediyelerin hassasiyeti ile mümkün olabilir. Şehrin ruhunu öldürürsek geriye birbirine benzeyen yapılardan başka bir şey kalmıyor. Bir de insan yığınları tabi.
Tarihe gönül vermiş ve/veya tarih öğretmeni olmak isteyen gençlerimize tavsiyeleriniz nelerdir?
Vazgeçmesinler. Okumaya, sevmeye devam etsinler. Ancak bu noktada bir şey söyleyeyim. İllâ tarih öğretmeni olmak gerekmiyor. İyi tarih bilen sanatçıya, ressama, stiliste, edebiyatçıya (edibe), fotografçıya, sinemacıya, senariste de ihtiyaç var.
En son 2018 yılında okuyucuyla buluşan, Kur’an ve Kılıç –Türkler Nasıl Müslüman Oldu, Tarih Bizi Çağırıyor ve Dede Korkut Destanları isimli kitaplarınızdan sonra bir süredir kitabınız çıkmadı. Şu an üzerinde çalıştığınız ya da yakında çıkacak kitabınız var mı?
Salgın döneminde bir kitabım daha yayınlandı aslında. “Ölmek İçin Yer Sert, Uçmak İçin Gök Uzak: BELENE” Bulgaristan’ın Türklere yönelik gerçekleştirdikleri asimilasyon ve göç ettirme politikalarını anlattım. Belene kampında işkencelere maruz kalan seksenden fazla Türk ile yapılan röportajı da ekledim. Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığının yayınları arasında çıktığından maalesef raflarda yerini alamadı. Şimdilerde ise genel okuyucu kitlesi için “Türklerin Kısa Tarihi”ni hazırlıyorum. Bu yılın sonuna kalmaz yayınlanır inşallah.
Tufan Hocam 100. Yıl Marş Yarışması’nda jüri üyesi olarak görev aldınız, şiirleri değerlendirdiniz. Yarışmanın önemi hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Bu kadar gelişmiş bir ülkenin evlatları olarak bizim bir marşı hak ettiğimizi düşünüyorum. Böyle bir marşı yazmak da tabi ki bestekarların, söz yazarlarının, şairlerin, ediplerin işidir ve işi olmalıdır ve o heyecanla meseleye yaklaşmalıdır. Çünkü bu bize gelecek yüzyıl projeksiyonunu da verecek.
Tufan Hocam bize ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederiz. Çekmeköy 2023 okuyucularımız için söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Teşekkür ederim. Bu güzel dergiyi takip etsinler derim.