İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİNDEN TELEVİZYONCULUĞA
ATV - A HABER - A SPOR KANALLARININ SPOR YAYINLARI KOORDİNATÖRÜ
SERKAN KORKMAZ
Spor basının sevilen, takdir edilen isimlerinden biri olan ATV - A Haber - A Spor kanallarının Spor Yayınları Koordinatörü Serkan Korkmaz ile birlikteyiz… Duayen isimle spora dair birçok konudan konuştuk. Öncelikle yoğun programına rağmen bize vakit ayıran Serkan Korkmaz’a teşekkür ediyor, sizleri bu keyifli söyleşiyle baş başa bırakıyoruz.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Ben Serkan Korkmaz. Turkuaz medyada A Spor, Spor Yayınları Koordinatörüyüm. Biliyorsunuz, Turkuaz Medya, ülkemizin en büyük medya grubu. Ziraat Türkiye Kupası yayın haklarına sahip olan A Spor, 2014 yılının Eylül ayında kuruldu. Ben de o günden bugüne kadar hem medya hem de spor endüstrisine büyük katkı sağlamış bu kanalın hem yöneticisi hem de bir çalışanıyım.
Çocukluk hayallerinizin içinde televizyonculuğun bir yeri var mıydı?
Yoktu ama çok iyi bir televizyon izleyicisiydim. Benim zamanımda televizyon yayınları bu yoğunlukta değildi, sadece Türkiye Radyo Televizyon Kurumu yayınları vardı, o da yirmi dört saati kapsamıyordu. Bu yayınların hafta sonu, prime-time dediğimiz bölümünde spor programları olurdu. O dönemde bu spor programlarını yakından takip ederdim. İnternet de yoktu. Ama dış kaynaklı spor yazılarından, dergilerden, gazetelerden bulduğumuz kadarıyla faydalanmaya çalışırdık. Abonelik de o yaştaki bir çocuk için o kadar kolay değildi. Ama büyük bir merakımız vardı. Her türlü spor müsabakaları TRT’den yayınlanırdı. Ben ailemle güreş, buz pateni ve futbol maçları izlediğimi hatırlıyorum. Biz de sokakta olsun, halı sahada olsun futbol oynardık. Her çocuk gibi o dönemin kahramanlarının isimleriyle birbirimize hitap ederdik, hepimizin bir kahramanı vardı. Sadece hafta sonu izlediğimiz western filmlerindeki ya da Cüneyt Arkın filmlerindeki karakterlerle değil, futbolcularla da özdeşleşirdik. Bu açıdan spor, benim hayatımda çok önemli bir yere sahipti. Şimdiki çocuklarda, bizim neslimizdeki kadar yer kaplamıyor. Her zaman için bir sporsever ve tv izleyicisi oldum. Mesleğimden dolayı televizyonu titizlikle izlerim, bu çocukluğumda da böyleydi ama hiçbir zaman aklımdan bu sektörde çalışmak geçmedi. Tesadüfler sonucu bir adım attım. Günün birinde, televizyonun herhangi bir bölümünde çalışmayı hayal etmeden bu işe girmiş oldum. Zaten inşaat mühendisliği mezunuyum. Öğrencilik dönemimde var olan ilgimden dolayı bu sektöre girdim ve alaydan yetiştim. Okulum bittiğinde artık kariyeri başlamış ve iyiye doğru giden bir medya profesyoneliydim.
Kulüplerimizin altyapılarından sürekli futbolcu yetişiyor ama yıldızı parlayan sporcu sayısı çok az. Sizce neden bizden de Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Neymar ve benzeri yıldızlar çıkmıyor?
Aslında bizim inanılmaz bir zenginliğimiz var. Türkiye hem konumu hem de nüfusu itibariyle çok güçlü bir ülke. Nüfusumuzun çok önemli bir bölümü, yaklaşık 22 milyon bireyimiz çocuk tanımına giriyor. Bu büyük bir zenginlik ve büyük bir potansiyel demek. Sadece profesyonel ve amatör sporcular, olimpiyat şampiyonları yetiştirmek açısından değil; ülkenin geleceği açısından, tüm branşlarda ve her sektörde önemli bir potansiyel. Neden yetişmiyor dersek, spor kültürümüz henüz hak ettiğimiz ve istediğimiz düzeyde olgunlaşmadı. Önemli gelişmeler var, ciddi şekilde tekamül ettik. Her geçen on yıllık dilim, bir öncekinden daha iyi. Son dönemde tesisleşmeye yapılan yatırımlar, meyvelerini vermeye başladı. Spor politikalarında, çağın ve ülkemizin potansiyelinin hak ettiği bilimsel metotlara geçildi. Her şey daha iyiye gidiyor. Önümüzdeki yıllar Türkiye’nin yılları olacak. Ama bunun altyapısını, yakın bir dönemden beri sürdürdüğümüz gibi ısrarlı bir şekilde ve doğru politikalarla devam ettirmemiz gerekiyor. Ülkemizde spor denilince akla en çok gelen ve spor kavramını baskın bir şekilde kaplayan şey futbol. Futbol deyince de onun ağırlıklı olarak algımıza hitap eden tarafı dört büyükler, kimi zaman da üç büyükler. Yani büyük kulüplerin birbirleriyle olan kazanma yönündeki son derece yıpratıcı ve kırıcı rekabetini algılıyoruz. Oysaki spor bu demek değil, spor; sağlıklı bireyler yetiştirme açısından iyi bir araç, bunun yanı sıra büyük bir eğlence ve aynı zamanda da istihdamıyla, ürettiği ekonomiyle, sosyolojisiyle ve politikasıyla kocaman bir sektör. Türkiye gibi güçlü bir ülke, bugüne kadar bu büyük potansiyeli Türk ve İslam coğrafyasında etkili bir şekilde henüz kullanamadı. Ama önümüzdeki günlerin çok parlak olacağını düşünüyorum. Bizden de dünya yıldızları çıkacak inşallah.
‘’Keşke bu işi yapmasaydım.’’ dediğiniz zamanlar oldu mu?
Oldu tabii. İnsanların; spor gibi birleştirici ve hayatının merkezine keyif, eğlence ve paylaşım olarak konumlandırması gereken bir aktiviteyi, birbirlerini yok edercesine, kazanmak için her yol mübah diyerek ve kendisinden olmayan insanları ötekileştirerek nefretle ve çoğu zaman da hiçbir değer üretmeyecek şekilde tezahürler yaşadıkça evet, benim de kendime bunu dediğim oldu. Yani ‘’Ben bu ortamda ne arıyorum?’’ dedim. Çünkü spor benim için her zaman keyif ve eğlence unsuru olmuştur. Ve tabii yirmi beş yıldır da ekmek kapısı. Fakat insanların bir kısmının, sporu hayatlarında eğlence ve keyif olarak konumlandırmadığını görüyorum. İnsanlar, kendilerini ifade etme adına; taraftarı oldukları renkler, kulüpler ya da camiaların içinde kendilerini güvende hissedip diğerlerine nefret saçmak ve diğerlerini kötüleyerek yükselmeye çalışmak gibi tuhaf bir varoluş tarzını benimsemeye başlamışlar. Hakikaten çok yıpratıcı bir spor kültürümüz var şu anda. Özellikle kulüp aidiyetlerimiz; sadece gençler üzerinde değil, eğitimli-eğitimsiz -inanın belirli bir şekilde sınıflandırmanın mümkünatı yok bu fanatizm denen illeti. İnsanları ayrıştıran, ötekileştiren ve toplumda huzursuzluk saçan bir hal almaya başladı futbol. Sezon bitiminde ortam çok gergindi. Oysaki sadece on sekiz takımın olduğu bir ligde zaten bir takım şampiyon olacak, üçü küme düşecek. Bir şampiyon demek, on yedi şampiyon olamayan takım demek. Bunlar hayatın gerçeği. Herkes elinden gelenin en iyisini yapsa da spor böyle bir şey işte, sonunda bitiş çizgisini geçen tek birinci var. Birinci gelemeyenler için bunu hazmetmek kolay olmuyor. Zaman zaman kazanan da zafer coşkusunu çok abartıyor, kaybetmeyi de kazanmayı da henüz tam manasıyla biliyoruz diyemem. O yüzden sporun kişisel tekamülde de toplumsal tekamülde de çok hayati bir yeri var. Şampiyonluğun, elinden gelenin en iyisini yapmış olmaya rağmen kolaylıkla kaybedilebilecek bir şey olduğunu, hepimizin -hem birey hem de toplum olarak- öğrenmesi gerekiyor. Elinden gelenin en iyisini yaparak kazanmak çok önemli bir zaferdir ama kendini de yeni müsabakalara hazırlayacak şekilde, yani kazanılan başarıyı bir sermaye olarak kullanarak.
Medya dünyasında bir şeyleri değiştirme şansınız olsa neleri değiştirirdiniz?
Çok şey var. Ama tabii yirmili, otuzlu ve kırklı yaşlardaki hayat; insanın hayatı algılama şekli ve pratikleriyle çok farklı oluyor. Bazı açılardan yeniliyorsunuz ve yenilgiyi kabulleniyorsunuz yaşınız ilerledikçe. Bazı açılardan ise içinizdeki o çocuk hep kalıyor, hırslı ve iddialı bir şekilde haykırmaya devam ediyor. Elimde olsaydı, sporun sadece futboldan ibaret bir kavram olmadığını anlatacak şekilde yeni bir kurguya gidilmesi yönünde tavır alırdım. Çünkü bence sorunumuz temelde kurgusal. Ben Türk halkının aslında sporun birleştirici ve paylaşımcı, toplum için ekonomik ve sosyal düzeyde değerler üreten tarafını kolaylıkla idrak edebilecek bir yaşam kültürü olduğu kanaatindeyim. Bugün, büyük şehirlerdeki tribün kültürüyle Anadolu’daki insanımızın futbola yaklaşımı arasında çok ciddi farklılıklar var. Anadolu’nun kahramanlarıyla, Anadolu’nun futbol terminolojisiyle büyük şehirlerdeki bu rekabetin enstrümanları aynı değil. Kendi kulübü tarafından hiç sevilemeyen bir başkanın, Anadolu’da bir halk kahramanı olabildiğini görüyoruz. Ya da ağırlıklı olarak ulusal medyada ve futbol evreninde büyük bir kahraman muamelesi gören karakterlerin de Anadolu’da hiçbir karşılığı olmadığını görüyoruz. Benim değiştirmek istediğim şey; yerleşik bir spor kültürü ve global bir perspektifle bu ülke için sporun, değer üreten ve bulunduğu coğrafyada da etkili ve güçlü bir ülke olmasını pekiştiren yeni bir güç olarak kurgulanmasını sağlamak olurdu.
Peki kendinizde bir şeyleri değiştirme imkanınız olsa neleri değiştirirdiniz?
Açık konuşmak gerekirse bu konuda biraz müsterihim. Zaman ilerledikçe kendimle ilgili keşfettiğim eksikler ve fazlalıklarla uğraşıyorum ve bunlara ciddi vakit ve enerji harcıyorum. Bu soruya birbirinden farklı iki yanıt verebilirim; kendi esenliğim için biraz daha vurdumduymaz bir Serkan Korkmaz olmak isterdim doğrusu. Çünkü bir yerden sonra makam ve mevki sahibiyken meczup duruma düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Her daim sporun sorunlarıyla ilgilenen ve üstelik bunu belirli bir makam ve mevki sahibiyken yapan biri olmak çok zor bir pratik. Çünkü bir sinerji üretmek adına, konuşmaktan başka bir şansım yok ve dolayısıyla biraz fazla konuşuyor durumuna düştüğüm oluyor. Ama Serkan Korkmaz’da bir şeyi değiştireceksem laf üretmek yerine biraz daha icraata geçmeyi tercih ederdim.
Doğru işi yaptığınıza inanıyor musunuz?
Evet doğru işi yaptığıma inanıyorum. Bence dünyanın en şanslı insanları, hobilerinden kariyer üretebilen insanlardır. Ben mühendislik eğitimimin sadece faydasını gördüm. Şu anda hem medya hem de spor endüstrisinin ortasında bir yerde olduğumu düşünüyorum. Açık konuşmak gerekirse mühendislik; bireysel olarak ayakta kalmamı sağlayan bir bakış açısı ve bir profesyonel olarak üretkenliğimin ve performansımın da sırrı diyebiliriz. Aldığım eğitimin karşılığı olan bir mesleği yapmıyor gibi görünsem de aslında ben ciddi ciddi mühendislik eğitimi almış bir medya profesyoneli veya çalışanı olarak kendimi konumlandırıyorum.
Sosyal medya artık günlük hayatın bir parçası gibi. Sizin hayatınızda sosyal medya nerede?
Sosyal medya benim hayatımda bir mini blog sitesi olarak tabii ki var. Medyayla uğraştığımız için A Spor markası ve A Sporun kapsadığı diğer markalar olarak zaten sosyal medyanın içerisinde olmak zorundayız. Mini blog derken Twitter’ı kastediyorum. Benim için kendimi ifade etme alanım. Ben sadece spordan, futboldan veya televizyonculuktan bahsetmek yerine başka şeylerden de bahsetmeyi, onlara dair fikir beyan etmeyi, birtakım hadiselere karşı tepkimi ortaya koymayı seviyorum. Sosyal medya, aynı zamanda çok sağlıklı olmasa da hitap ettiğimiz kitle ve içinde bulunduğumuz toplum hakkında durum tespiti yapabildiğimiz bir yer. Bu yüzden sosyal medyadaki gelişmeleri takip etmek zorundayız ama benimki tam olarak bir zorunluluk değil. Olup biteni anlamanın ötesinde, kendimi ifade etme kısmıyla ilgiliyim.
Serkan Korkmaz’ın en yakın arkadaşı olsaydınız, ona ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz?
Dürüstçe cevap vermek gerekirse; her şeye bu kadar kafa yorma ve kendi işine bak derdim. Kırklı yaşlarda artık hayat insanı bu noktaya getirebiliyor. Kritik yaşlar olmasına rağmen kırklı yaşlar, aslında insanın en verimli olduğu zamanlar. Aslına bakarsanız direkt benimle ilgili olmayan konulara çok kafa yorduğumu ve onlara çok zaman harcadığımı fark ediyorum. Bir şeylerle orantılı olarak gelişen sorumluluk duygusu, insanda belirli bir zaman sonra ağır bir yüke dönüşebiliyor. Bu sebeple kendime, her şey için bu kadar kendini yorup enerjini tüketme tavsiyesinde bulunurdum.
Tarihi bir karakterle, bilim insanıyla ya da bir sanatçıyla program yapma şansınız olsa, karşınızda kimin olmasını isterdiniz?
Bu konularda çok hırslı biri değilim, açıkçası yanlış anlaşılmaktan da çekiniyorum. Benim uzun süredir en büyük hayalim cumhurbaşkanımızla program yapmak. Sürekli düşündüğüm bir konu bu. Çünkü kendisi de spordan gelmiş biri ve şu anda Türkiye’nin en üst makamında oturuyor. Sadece spora dair röportaj, program veya programlar serisi gerçekleştirmek isterdim. Ama tabii böyle bir gündeme sahip bir ülkede spor hakkında bir programa vakit ayırabileceğini sanmıyorum. Samimi hislerimle söylüyorum, çok uzun süredir düşündüğüm bir şey bu. Farklı olarak, çok idealize edecek olursak; bir spor programı olacağı için spor içerikli biri olsun diyerek bir Maradona belgeseli çekmek isterdim. Maradona’nın içinde ibretlik hikayeleri olan çok özel bir hayatı var. Kendisine sporsever diyen biri için içinde büyülü yanların olduğu çok aromalı bir karakter Maradona.
Yapmak isteyip de bir türlü vakit bulamadığınız bir şey var mı?
Oğlum var. Bugün evden çıkarken sağ ayağı biraz topallıyor gibiydi, annesi endişeliydi, aklım orada kaldı. Bana çok ihtiyaç duyduğu bir yaşta olduğu için ona daha çok vakit ayırmak isterdim. Her çocuk babasıyla daha fazla vakit geçirebilmeyi hak ediyor. Tek pişmanlığım onunla daha az vakit geçirmek diyebilirim.
Tecrübeleriniz dahilinde, başarı size göre ne ile ilişkili görünüyor?
Farklı bakış açılarına göre değişiyor, geminin hedeflediği noktaya varması ve değer üretmeyle ilgili bir durum bence bu. Sadece izlenmek, reklam gelirleriyle kâr sağlamaya çalışmanın ötesinde bir şeyler yapıyor olmakla ilgili. Benim için başarı kriteri başka, patronlar için, benimle çalışan arkadaşlar için, ailem için, toplum için başka olabilir. Ben bunların hepsi adına kaygılanıyorum. Başarı çıtası yüksek benim için. Ben kendimi henüz çok başarılı addedemiyorum. Başarı bence insanın kendini değerlendirmesinde ortaya çıkabilecek bir şey. Farklı bakış açılarından etkilenen biri olarak bireysel ve toplumsal olarak her zaman daha ileriyi hedeflememiz gerektiği kanaatindeyim.
Geleceğe dair en büyük korkunuz ne?
Korkularım yok fakat özellikle yeni jenerasyonun yakın gelecek ve orta gelecek gibi bir vizyona sahip olmadığını düşünüyorum. Şu anda dünya, hayat, medya çok hızlı ve öngörülemez bir şekilde gelişip değişiyor. Yazılı basın çok ciddi bir sekteye uğradı, dijital medyada çok ciddi bir gelişme var. Televizyonculuk dediğimiz kavram çok ciddi bir tekamüle uğradı, başka bir şey olma yolunda ilerliyor, daha önemli ve daha değişik bir şey oluyor ve sektör çalışanlarımız buna adapte olmakta güçlük çekiyorlar. Ben, ülke olarak, bu kadar hızlı ilerleyen medya ve spor endüstrisinde liyakat sahibi, iyi yetişmiş ve bu konulara profesyonelce yetişmiş genç bir neslin olmamasından endişe ediyorum, tek korkum bu. Çünkü hakikatten geleceğimiz gençler ve çocuklar.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Türkiye çok büyük bir potansiyele sahip, çok önemli bir ülke, bu biz söylediğimiz için böyle değil, bizim (Türkiye’nin) etki alanımız çok geniş. Hem Türkî cumhuriyetlerde ve hem de İslam coğrafyasında büyük bir cazibe merkeziyiz. Bence her geçen gün şartlar iyileşiyor, tesislerimiz iyileşiyor, tesisleri efektif şekilde kullanacak kurguların yapılması yönünde yine iyi yönde bir ilerleme var. Bu fırsatı gelin, hep beraber, el ele verip değerlendirelim. Kulüplerin kendi aralarındaki yıkıcı, yıpratıcı rekabete değmeden, bu fırsatı çocuklarımız ve geleceğimiz için kullanalım. Spor, Türkiye’nin gelişiminde çok önemli bir lokomotiftir. İnşallah gelecekte daha iyi olacağız.
Teşekkürler.
Röportaj: Soner KARTAL